Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, türk canlı yayınında soruları yanıtladı.
İşte Davutoğlu’nun açıklamalarından satır başları:
Yüzde 49,5 almış Başbakan olarak pat diye bıraktınız sorusunu basit çerçeve olarak görürüm. Pat diye bir şey olmaz. Bir ilim adamını diğerlerinden ayırt eden fark süreç analizi yapabilmesidir. İlim adamı noktasal, konjonktürel analizi yapmaz süreç analizi yapar. Başbakanlık yaparken ne konularda ciddi mücadeleler verdiğimi… Ya ilkelerimden vazgeçecektim. İmar yasasından, şefaflık yasasına, ihale yasasına kadar vesaire vesaire.
“ŞU SORUYU BİR GÜN ERDOĞAN’A SORABİLSENİZ…”
Şu soruyu bir gün sayın Erdoğan’a sorabilirseniz, siz yüzde 49,5 almış bir Başbakan’ı kendi partisinde imza toplattırarak istifa ettirmesinin sebebini sorarsanız. Nitekim Türkiye’nin geldiği yerin sorumluları o imzaları atanlar ve o talimatı verenlerdir.
“BEN İSTİFA ETMESEYDİM TÜRKİYE KRİZE GİRERDİ”
Ben istifa etmeseydim Türkiye krize girerdi. Sayın Ecevit’le sayın Sezer’in yaşadığı krizde ‘kim haklı’ diye mi soruldu yoksa Ecevit mi sorumlu tutuldu. Öyle bir mücadeleye girmiş olsaydık AK Parti bölünür belki de ben Başbakan kalırdım. Türkiye öyle bir krize girerdi ki, terörle mücadele yürütüyoruz.
“YA BEN BOYUN EĞECEKTİM…”
Ya ben boyun eğecektim, şahsiyetsiz, düşük profilli başbakanlık yapıyordum, ki hayatımda böyle bir şey yapmadım. Yüreğim yana yana ayrılmayı daha uygun gördüm. Ben bana oy verenlerin adına onurla mücadele verdim. Çok çetin bir mücadele verdim. Bugün MKYK’da o imzayı atan arkadaşların hepsinin vicdanına soruyorum; o imzayı tekrar atar mısınız? Birkaç tanesi hariç, onlar zaten organizatör.
Birileri parti içinde bana karşı darbe yaptılar, 15 Temmuz’da Türkiye’ye karşı darbe yapmaya kalkıştılar. Osmanlı’dan gelen hariciye geleneğini sonuna kadar korudum. Genelkurmay, MİT ve Dışişleri Bakanı arasındaki koordinasyon ilk defa oturdu. Daha önce Genelkurmay Daire Başkanlığı’nın Kıbrıs’la ilgili politika tayin ettiği alandan çıktı, dış politika Dışişleri’nde yapıldı. Biz Dışişleri Bakanlığı olarak KPSS’den kim gelirse onu alırız. KPSS’de bir şeyler yaşanmışsa onu mu kontrol edecektim?
Başbakanlık yaptığım dönemde Türkiye Cumhuriyeti büyükelçileri bulundukları her yerde en saygın büyükelçi konumuna gelmişlerdir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nde, Dışişleri Bakanlığı olmak üzere maalesef liyakat ve yetkinlik sorunu vardır.
Çok kasıtlı yürütülmüş iki politika. Biri Balkan politikasında Türkiye’nin artan etkisini kırmaya çalışan güçlerdir. Panosmanlıcılık dediler. Türkiye, Bosna Hersek ile Sırbistan arasındaki krizi çözdüğümüz için. Beşar Esad’ın bütün ambargolu günlerinde Şam’a en çok giden benim. Beşar Esad bırakın İhvan’ı, Sünni de değil, bir Arap milliyetçisi. Hiçbirisine ben Şii, Sünni diye bakmadım.
2013 yılında Mısır’da darbe oldu. 1 hafta 15 gün sonra Türkiye’ye bir heyet geldi. Heyetin Başkanı Allavi, Seküler Şii, Iraklı, Sinyora var seküler Sünni. Amr Musa var, malum Arap milliyetçisi. Bir yemek verdim onlara. Bize dediler ki, ‘Sisi darbesine karşı çıkarsanız İhvancı olarak görülürsünüz’ dedi. Ben de Allavi’ye ‘Sizi seçimde kim destekledi’ diye sordum. ‘Maliki ile anlaşmaları riske atmak pahasına sizi destekledik’ dedim. Biz Irakiye bloğunun arkasında durduk. Bir seçimi kazanmışlardı ve mezhepçi değillerdi. Biz onun arkasında durduğumuzda Maliki’yi Amerika ile İran anlaşmasıyla geldi.
Fuat Sinyora’ya döndüm, ‘Hizbullah sizin sarayı kuşattığı zaman size kim geldi, kim destekledi’. ‘Siz desteklediniz’ dedi. Peki niye Sinyora’yı destekledik? İhvancı mıydı? Hayır. Ama seçimi kazanmışlardı. Türkiye’nin Ortadoğu’da izlediği politika ilkesel ve doğru bir politikadır. Hiçbir şekilde ölçü İhvancı bir politika değil. Seçimi kim kazanmışsa onun yanında olduk.
ANASAYFAYA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ