AK Parti Kadın Kolları Kongresi’nde konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, kadına şiddet konusuna ilişkin Meclis’te yeni bir komisyon kurulacağını belirterek, Samsun’da yaşanan kadına şiddet olayına değindi. Samsun’un Canik ilçesinde beş yaşındaki çocuğunun önünde eski eşini öldüresiye döven İbrahim Zarap ile ilgili Adalet Bakanı ile görüştüğünü söyleyen Erdoğan, “Sonuna kadar bu işi kovalayacaklarını ve zaten ardından da malum kişi biliyorsunuz tutuklandı” diye konuştu.
“Kadını metalaştıran zihniyeti toplum bünyemizden söküp atarak başlamamız gerekiyor”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Medeniyet tarihimizde erkeğin sorumluluklarının onu nispeten öne çıkarmış olması kadını geri plana atan değil, tam tersine kollayan bir hakikatin ifadesidir” açıklamasında bulunarak, aksi yöndeki her türlü iddianın, her türlü iftiranın kötü niyet ürünü olduğunu söyledi. Erdoğan, “Bizim inancımızda ve kültürümüzde kadın kocasının veya babasının malı değil, onlarla aynı haklara sahip bir insandır. Hele hele kadına sırf cinsiyetinden dolayı eziyet etmenin, kötü davranmanın, haksızlığa maruz bırakmanın hiçbir izahı olamaz. Ülkemizde Samsun’da olduğu gibi zaman zaman rastladığımız olumsuzluklar sadece kadim değerlerimizden uzaklaştığımızı gösteriyor. Bu tehdide karşı mücadelemize, kadını metalaştıran zihniyeti toplum bünyemizden söküp atarak başlamamız gerekiyor. Kadını anne olmaktan, kardeş olmaktan, eş olmaktan, evlat olmaktan, velhasıl insan olmaktan çıkartıp köksüz ve ruhsuz bir birey sıfatıyla karşımıza dikmeye kalkanların oyununa AK Parti olarak biz asla gelmeyeceğiz. Kişilik bozukluklarının ürünü olan saldırganlıkları, hatta cinayetleri, töre ve benzeri bahanelerle inancımıza, kültürümüze yıkmaya çalışanlara da fırsat vermeyeceğiz. Aradığımız hak, adalet, vicdan, ahlak, eşitlik ikliminin başka yerlerde değil, kendi medeniyetimizde, kendi içimizde olduğunu unutmadan tüm insanlığa tüm insanlığa örnek olacak bir duruş ile kötülere meydan okuyacağız. Nitekim iktidarlarımız döneminde yaptığımız çalışmalarla insan olarak kadının hakkının ve hukukunun korunması hususunda çok büyük mesafe kat edilmesini sağladık. Anayasamızdan kanunlarımıza, kurumsal kapasiteden uygulamaya kadar her alanda tarihi dönüşümler gerçekleştirdik. Elbette yanlışları bir an düzeltmek, eksikleri bir anda tamamlamak mümkün olmuyor. Ama akıl ve vicdan sahibi herkes ülkemizde kadınların her alanda statülerinin geçmişte hiç olmadığı kadar iyi bir yerde bulunduğunu inkar edemez” diye konuştu.
“Yeni dönemdeki önceliklerimizden birisi de aile müessesesini güçlendirmek olacaktır”
Aile yapısının önemini anlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Adına aile dediğimiz mukaddes ocak nesli muhafaza eden, inancı yaşatan, kültürü aktaran vasıflarıyla ortak geleceğimizin teminatıdır. Ailenin çözüldüğü yerde toplumu ayakta tutmak da mümkün olmaz. Toplum ayakta duramazsa geride ne millet, ne devlet, ne medeniyet kalır. Tarih kendi medeniyet dairelerinin dışına çıktıkları için inançları ve kültürleri başta olmak üzere tüm benliklerini kaybeden toplumların hikayeleri ile doludur. Milletimizi de bu ibretlik hikayeler zincirine dahil etme hesabı yapanları hüsrana uğratmak boynumuzun borcudur. Yaşadığımız her afet, her kriz, her fevkalade hadise bize güçlü aile yapısının ne kadar önemli olduğunu bir kaz daha gösteriyor. Şayet iyi ve kötü günümüzde her zamanımızda olacağını bildiğimiz bir ailemiz varsa hayata daha güvenle bakabiliriz. Yaklaşık bir yıldır dünya ile birlikte ülkemizi de etkileyen salgın döneminde bu gerçeği bir kez daha hep birlikte yaşadık. Kadın Kollarımızda vazife üstlenen kardeşlerimizin de kendi aileleri yanında çevrelerindeki herkesin yardımına koşmak için nasıl canla başla çalıştıklarını yakından biliyorum. Bunun için yeni dönemdeki önceliklerimizden birisi de aile müessesesini güçlendirmek olacaktır. Allah, ailenin temeli olan kadının ve erkeğin birlikteliğini sevgi ve merhamet üzerine kurmuştur. Evlilik yoluyla kurulan aile müessesesinde yer alan eşler, çocuklar ve büyükler birbirlerinin hem zenginliği hem emanetidir. Bu yolda esas olan birbirini tüketmek, harcamak, israf etmek, yormak, üzmek, kırmak değil, Yaradan’ın emrine uygun şekilde sevgi ve merhamet üzere beraberce yol yürümektir. Sevginin ve merhametin olmadığı yerde ancak bencilliğe, hataları hep karşıdakine yüklemeye, sürekli suçlamaya, hoyratça davranmaya meyilli nesiller yetişir. Halbuki biz madden ve manen sağlıklı fertlerden oluşan, insan olarak sorumluluklarının, kul olarak görevlerinin bilincinde güçlü ve özgün kişilikli, doğrunun ve yanlışın farkında nesiller yetiştirmek istiyoruz. Aile içi iletişim ne kadar güçlü olursa özlediğimiz nesilleri yetiştirme imkanımız o derece artacaktır. Devlet bu konuda üzerine düşünleri mutlaka yerine getirecektir, getirmeye de gayret ediyor. Asıl görev bizlere, bilhassa da siz kadınlara düşüyor. Çünkü kadın en başta annedir ve çocuğunun ilk vatanıdır. Her birimiz kendi ailemizde ağzımızdan çıkan her sözle başlayıp oturuşumuza, kalkışımıza, ibadetimize kadar tüm davranışlarımızla evlatlarımıza örnek olacağız ki özlediğimiz nesilleri yetiştirelim. Buna karşılık çocukları, özellikle de kız çocuklarını bir an önce baba evlerini, ailelerini terk etmeye çağıranlar olduğunu duyuyoruz. Şimdi bir de bu çıktı. ‘Sokaklara dökülün’ diyorlar çocuklara, bu ne anlayıştır. Böyle ahlaksızlık olur mu? Çocukları ailelerine karşı kışkırtan bu zihniyet aile ile birlikte yaşadığı ülkeye ve millete toplam düşmanlığı ifade eden bir ruh hastalığının işaretidir. Türkiye kadına şiddet sorununu öyle veya böyle çözer, ülkemiz için asıl tehdit işte bu hastalıklı zihniyetin karşılık bulması, kök salmasıdır. Bunun için aileye sıkı sıkıya sahip çıkacağız. Eğitim sistemimizin, özellikle okul öncesi ve ilkokul safhalarını aile ile sıkı işbirliği halinde çocuklarımızın kimliğini, kişiliğini geliştireceği, oturtacağı bir anlayışla yeniden ele almamız gerekiyor. Bunlarla birlikte hayatın her alanında çocuklarımıza ve gençlerimize kendi tarihimizi, kültürümüzü, değerlerimizi aşılamalıyız. Bir süredir sık sık yeni dönemde önceliklerimizin en başına eğitimi, kültürü, aileyi koyacağımızı söylememizin sebebi işte budur. Hamdolsun ülkemizin temel alt yapı sorunlarını önemli ölçüde çözmeyi başardık, artık bu güçlü alt yapı üzerinde maziden atiye uzanan medeniyet köprümüzde kültürden bilime, teknolojiden üretime her alanda dünyanın en iyisi olma yolunda ilerlemenin vakti gelmiştir. Kayba tahammülümüz yok. Bireyden aileye, oradan tüm topluma uzanan milli bünyemizi güçlendirmeden, manevi temellerimizi sağlamlaştırmadan küresel liderlik hedeflerimize ulaşamayız” şeklinde konuştu.
“Şimdi ben ana muhalefete soruyorum, siz bu partinin yanında mısınız, karşısında mısınız?”
Konuşmasında Diyarbakır Annelerine de yer veren ve bu konuda ana muhalefeti eleştiren Erdoğan, “Evlatlarınız terör örgütü tarafından sizden çalınmışsa bu acının tarifi hiç mümkün değildir. Diyarbakır Anneleri işte bu acıyla çocuklarını kendilerinden çalanların kapılarına dayanıp, aileleri ile birlikte ‘verin evlatlarımızı’ diye eyleme başlayan kadınlarımızdır. Bu annelerin tek bir amacı vardır, o da, PKK’nın çocuk yaşta ellerinden aldığı, ailelerinden kopardığı, baskıyla, tehdit ile ölüme gönderdiği, her türlü kötü muameleyi layık gördüğü evlatlarına kavuşmaktır. Böyle ulvi bir amaca sahip Diyarbakır Anneleri birilerinin aklına tam 550 gün sonra ancak düşmüş. Diyarbakır Anneleri de bunca zamandır kendilerini görmezden gelen, yok sayan, mücadelelerine destek olamayan zihniyetin temsilcilerine gereken cevabı vermiştir. Siyasetin her alanındaki riyakarlığın izahı olabilir, hayatı boyunca kendisine karşı mücadele ettiğiniz, attığı her adımda karşısına çıktığınız bir liderin vefat yıldönümü törenine katılabilirsiniz, asla inanmadığınız, hatta ontolojik olarak karşı çıktığınız pek çok davranışı ve sözü sırf günü birlik siyasi çıkarlarınız için rahatça sergileyebilirsiniz. Ancak ittifak ortağı olduğunuz partinin mensupları tarafından kandırılıp terör örgütüne teslim edilen evlatları için yüreği yanan annelerin karşısına dikilip de aynı yüzsüzlüğü sergileyemezsiniz. Çünkü bu siyaset üstü bir meseledir, bu öyle rol yaparak değil, ancak ve ancak gönülden, kalpten gelen üzüntü beyanı ve destek ifadesi gerektiren bir durumdur. Her işin riyakarlığı olur, ancak bunun olmaz. Evlat hasreti ile yüreği yanan anneye, babaya, kardeşe riyakarlık olmaz. Önce kendisine tanınan tüm fırsatlara, açılan tüm kredilere rağmen terör örgütü ile arasına mesafe koymayı başaramayan veya bunu istemeyen parti konusunda mertçe bir tutum ortaya koyacaksınız. Şimdi ben ana muhalefete soruyorum, siz bu partinin yanın damısınız, karşısında mısınız bunu açıkça söyleyeceksiniz. Ankara’dan İstanbul’a omuz omuza, dirsek dirseğe yürüyüş yapacak, terör örgütünün mensupları ile beraber yürüyeceksin, ondan sonra ‘bizim onlarla alakamız yok’ diyeceksin. Kimi aldatıyorsunuz, kimi kandırmaya çalışıyorsunuz? Bu millet bunları yutmaz. Ondan sonra utanmadan sıkılmadan Diyarbakır Annelerine, şehit ailelerine, gazilere gideceksiniz. Aksi takdirde, işte Diyarbakır’da olduğu gibi, yüzünüzdeki sahte demokrat maskesini hemen indiriverirler. Benzer ilkesiz tavırlara, kadınlara yönelik pek çok taciz, tecavüz, baskı, şiddet ve hatta cinayet hadisesinde de rastlıyoruz. Şu anda ana muhalefetin teşkilatlarında şiddet var mı, tecavüz var mı, taciz var mı? Ne ararsan bulunur, derde devadan gayrı, ana muhalefet partisinin hali bu. Bunlar, tacizi ve tecavüzü yapan kendi mahallelerinden biriyse afedersiniz ‘yollu’ diye önce kadını yaftalamaktan çekinmezler. Bunlar taciz eden, şiddete başvuran, hırsızlık yapan kendi partilerinden biriyse hemen sahte komisyonlar kurup faili temize çıkartmakta pek mahirdirler. Bunlar şiddete ve tacize uğrayan kim olursa olsun faili kendi meşreplerinden biriyse görmezden gelme, hadisenin üstünü kapatma konusunda birbirleri ile yarışırlar. Bunlar baskıya uğrayan kadının önce başına, sonra duruşuna bakarlar, ona göre konuşurlar veya susarlar. Bunlar kadın cinayetlerinde bile failin veya maktulün kimliğine göre pozisyon alırlar. Kadınların yaşadığı sıkıntılar konusunda böylesine ilkesiz hareket edenlerin, kendi seçtikleri örnekler üzerinden yürüttükleri kampanyalardaki dili ve niyeti gayet iyi biliyoruz. Biz önce insan diyoruz. Onlar sadece kendi ideolojik hesaplarının peşinden koşuyor. Biz herkes için hak ve özgürlük diyoruz, onlar sadece kendi fikirlerinin, hayat tarzlarının özgürlüğünü istiyoruz. Biz büyük ve güçlü Türkiye’nin inşası diyoruz, onlar her şeyi yeniden 20-25 yıl öncesine döndürmeyi vaat ediyor. Biz yeni ve sivil bir anayasa yapalım diyoruz, onlar darbe anayasasından bahsediyor. Biz salgınla mücadeleyi kazanıp fırsatları değerlendirelim diyoruz, onlar Türkiye’yi dünyaya şikayet etmekle meşguller. Ey ana muhalefet partisinin başındaki adamcağız, sen ne zamandan beri şu anda devletin aşıları parayla sattığını söylüyorsun. Bu ne utanmazlık, ne vurdumduymazlık. Dünya aşı arıyor bulamıyor, biz aldığımız aşıları süratle belli kategorilerde hemen sahiplerine ulaştırmaya çalışıyoruz. Önce ne dedi, ‘Ben vatandaş Kemal’im, sıram ne zaman gelirse o zaman aşımı yaptıracağım.’ Niye gittin yaptırdın? Zaten her şeyde böylesin. Bugün yeni bir şey daha söylemiş, biz hiçbir eve kahve çaya gitmezmişiz, sen bizden alıştın bu işlere dur bakalım. Biz vatandaşımızla doğduk, vatandaşımızla büyüdük, vatandaşımızla bu yolda yürüyoruz Bay Kemal. Şu anda Ankara’nın en büyük spor salonunda Kadın Kolları Kongresi yapıyoruz, tablo ortada. Biz demokraside ve ekonomide reformla ilerleyelim diyoruz, onların gönlünde hala tek parti özlemi var. Geç o işi geç. Türkiye böyle bir muhalefet anlayışını hak etmiyor. 2023 yerli ve milli bir anlayışla ülkesine ve milletine hizmet ederek iktidara geleceği gerçeğini idrak etmiş bir muhalefetin duruşunun da müjdecisi olacaktır” ifadelerini kullandı.
Derya Yetim – İlker Turak – Mevlüt Hasgül – Engin Yağcı