Mehmet Acet/Haber7
Bu ayın başında Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile 5 günlü Japonya gezisini tamamlayıp Çin’e geçtiğimizde, Türk heyetinde rahatsızlık uyandıran bir gelişmenin haberi geldi.
Birleşmiş Milletler, PKK’nın Suriye uzantısı YPG ile çocuk savaşçıları bırakma adı altında gizlice bir görüşme yapmıştı.
Böyle bir görüşme Ankara’da, YPG’ye bulunduğu coğrafyada meşruiyet kazandırmanın bir adımı olarak algılandı.
Erdoğan Pekin’deki sohbetimiz sırasında sorulan soruya,
“Hangi gerekçeyle olursa olsun BM’nin bir terör örgütünü bu şekilde muhatap alması, masaya oturması ve resmi bir statü tanır gibi bir anlaşma imzalaması en hafif ifadesiyle bir skandaldır” sözleriyle karşılık verdi.
Bu gelişmenin ürettiği bir başka sonuç, Türkiye’nin Fırat’ın Doğusu ile ilgili rezervde tuttuğu kaygılarının yeniden kendini göstermesi biçiminde oldu.
Son günlerde Güneydoğu’dan Şanlıurfa civarlarından gelen haberlere bir göz atalım:
TSK, 2 gün içinde, Tel Abyad ve Resulayn’ın karşısına 50’den fazla tank ve top bataryası ile asker sevk etti. Birlik komutanları ve ÖSO liderleri Ankara’da toplantıya çağrıldı.
Bu hareketliliğin tek nedeni BM’nın gizlice attığı adımın Ankara tarafından öğrenilmesi değildi elbette.
ABD’nin verdiği sözlerini tutmaması,
14 Aralık’ta Trump’ın aldığı asker çekme kararının ABD kurumsal yapısı tarafından püskürtülüp, daha az sayıda da olsa, bölgede varlığını koruma kararına dönüştürülmesi,
YPG’nin varlığını meşru hale getirmeye dönük hazırlıklar…
Aralık ayında Ankara, ‘kendi göbeğini kesme’ kararı almış, artık eli kulağında denilen bir anda Erdoğan’ın Trump ile yaptığı görüşmede asker çekme kararı çıkınca Fırat’ın Doğusuna dönük harekat planının uygulanması tehir edilmişti.
Aradan birkaç ay geçtikten sonra Erdoğan’ın bu tehir kararının gerekçesini hatırlatan açıklamaları da olmuştu.
Bu iş yeniden oyalama niyetinin bir parçası haline getirilirse, Türkiye’nin uzun süre beklemeyeceğini, son anda askıya alınan harekat planlarını hayata geçirmek için tereddüt gösterilmeyeceğine işaret eden beyanatlar idi bunlar.
Yine Trump’ın önerisiyle gündeme gelen ‘Güvenli Bölge’ fikri konusunda uzun müzakereler yapıldı.
Mayıs ayı içerisinde güvenli bölge için başka ülkelerden aranan destek bulunamadığı için Türkiye ile çalışma fikri öne çıkmıştı.
Ancak, bu çıktı da zaman içerisinde sessizliğe terk edildi.
Çünkü, ABD adına orada varlığını sürdüren CENTCOM, nihai hedeflerinden milim taviz vermek istemiyordu.
Gelinen nokta, Türkiye’nin kendi göbeğini kesmek için en baştaki şartlara geri dönüldüğüne işaret ediyor.
Aralık ayında sınıra bugünküne benzer büyük bir yığınak yapılmıştı.
Acaba bu defa nasıl gelişecek?
ABD tarafı şapkadan yeni bir tavşan çıkaracak mı?
Yoksa, bu hamlenin üreteceği baskı sayesinde daha önce üzerinde bir fikir olarak uzlaşılan YPG’nin olmadığı güvenli bölge konusunda ilerleme sağlanabilecek mi?
Bu sorular, önümüzdeki günlerde sık sık karşımıza çıkacak.
Her durumda, dikkatlerimizi Fırat’ın Doğusu için toplamamızı gerektiren yeni bir süreçle karşı karşıya olduğumuzu söyleyebilirim.