Londra merkezli haftalık The Economist dergisi son sayısında, Avrupa Birliği (AB) ‘nin Türkiye’ye istediklerini yaptıracak gücünün olmadığını yazdı. Dergi, ‘AB’nin Türkiye ile ilişkisi başarısız’ başlıklı yazıda görsel olarak, AB’yi havuç ve sopalı, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ı ise çirkin bir şekilde gösteren bir karikatür kullandı.
Economist’in Avrupa sayfalarında Charlemagne köşesinde yayınlanan makale şöyle:
‘YÜZYILLIK SÜREÇ TERSİNE ÇEVRİLDİ’
Art arda seçilerek iktidarını sürdüren Türkiye Cumhurbaşkanı, ülkeyi doğu komşularına daha da yaklaştırdı ve AB üyeliği başvurusunu adeta zora soktu. Son zamanlarda yaşanan iki olay, süreci daha da kötüleştirdi. 12 Temmuz’da, Türk Hava Kuvvetleri, NATO’nun F-35 gizli savaş uçağı programından dışlanmasına yol açan bir Rus S-400 yerden havaya füze sistemi satın aldı. Ardından 15 Temmuz’da, Avrupa Birliği (AB), kuzey kısmı halen Türkiye tarafından kontrol edilen, AB üyesi olan Kıbrıs sularında gaz sondaj çalışmalarına karşı yaptırım uygulama kararı aldı.
‘AB, TÜRKİYE’YE DOSTÇA DAVRANMADI’
AB’nin, yakın komşusu Türkiye’nin sürüklenmesini durduramamış olması üzücü bir utançtır. Birlik, özellikle Türkiye’nin para ve vize karşılığında sınır muhafızı olarak hareket etmeyi kabul ettiği göç krizi sırasında uzlaşmacı olmuştur.
Ancak diğer yandan AB Türkiye’ye hiç de dostça davranmadı, ‘Küçük Asya’ diye küçümsedi ve Türkiye’nin Birliğe üyelik umutlarını reddetti. Şimdi ise AB, Erdoğan’ın girişimlerine ceza kesmeye çalışıyor. Sonuç olarak olabilecek en kötü şey oldu: Türkiye’yi saflarına tekrar çekecek ne cezbedici bir sebep var ne de ellerinde Türkiye’yi bunu yapmaya zorlamaya yetecek bir ceza.
‘AB’NİN TUTUMU ÇELİŞİK VE ETKİSİZ’
Sondaj anlaşmazlığı ortada. Türkiye hükümeti, deniz tabanının altında yakın zamanda keşfedilen gazın kısmen Kıbrıs’ın kuzeyine ait olduğunu iddia ediyor. AB ise Kıbrıs Türklerini tanımadığı için haziran ayından bu yana Kıbrıs açıklarındaki sulara açılan üç Türk gemisini yasadışı görüyor. Bununla birlikte, alınan yaptırımlar kararları cılızdır: Finansal yardıma son vermek, havacılık anlaşmasının askıya alınması ve üst düzey müzakerelerin duraklatılması. Türkiye bu yaptırımları ‘önemsiz’ olarak nitelendirdi ve bölgeye dördüncü bir gemi göndermeye ulusal olarak ant içti. AB’nin Türkiye karşısındaki tutumu yine çelişik ve etkisiz görünüyor.
‘KORKAK, GÜÇSÜZ, KAYITSIZ VE ZAYIF’
Avrupalı yetkililer iki ana bahane sunuyorlar. Birincisi, Avrupa’nın Türkiye’nin göç ve terörle ilgili işbirliğine ihtiyacı olduğu ve bu nedenle ülkeyi hassas bir şekilde ele alması gerektiğidir. Erdoğan zor bir ortak olabilir ama kargaşadan iyidir; Türkiye’nin tepesinin atması, Avrupa ana karasına ekonomik şok dalgaları veya yeni göçmen dalgaları gönderir. AB’nin yaptırımlarına karşılık Erdoğan, 22 Temmuz’da yaptığı açıklama ile göç anlaşmasının askıya alınacağına dair tehditleri açıktan dile getirerek, AB’nin konuya ilişkin korkularını daha da pekiştirdi.
İkinci ve daha açık olan mazeret ise AB’nin Türkiye’yi geri almak için gereken kültür ve araçtan yoksun olmasıdır. Avrupa’nın sahip olduğu gücü çok fazla dağıttığı, kayıtsız ve gücünü ustalıkla kullanamayacak kadar zayıf olduğu söyleniyor.
Amerika ve BM, Kıbrıs’ın bölünmüş durumuna son verme (şu anda durmuş olan) çabalarına önderlik ediyor. AB ise konuya kayıtsız kalmayı tercih etti.
Avrupa, dünyada daha büyük bir rol oynamak istiyor. Ancak -bütün havuçlar ve sopalar (ödül ve cezalar) elinin altında olmasına rağmen- AB’nin mevcut bir üyesi tarafından talep edilen bölgeyi kontrol eden doğrudan bir komşu ve katılım devletini kalıcı olarak kaybederse, vazgeçebilir. Türkiye, AB için sadece doğal bir öncelik değil, aynı zamanda bir testtir.