Konargöçerlik yaşam tarzının Anadolu’daki son temsilcilerinden olan Sarıkeçili Yörükleri, gelişen teknolojiye rağmen bin yıllık geleneklerinden vazgeçmiyor. Yaz aylarını, serin yaylalara sahip olduğu için Konya ve Karaman’da geçiren Yörükler, kışın gelmesiyle birlikte ılıman iklimin etkili olduğu Mersin’in yolunu tutuyor.
Yaşamlarını sadece kıl çadırlarda geçiren Sarıkeçili Yörükleri, keçilerden elde ettikleri, sütten yağ, peynir, yoğurt yaparak geçimlerini sürdürüyorlar.Yazın keçilerin kıllarını keserek kilogramını bir liradan satıyorlar.
Sarıkeçili Yörüklerinden “Kuş Ali” lakaplı Ali Uçar binlerce yıllık kültürü devam ettirdiklerini vurgulayarak, yaz mevsiminde Konya’nın Hadim ilçesinin yaylalarında, kış mevsiminde ise Mersin’in yaylalarında geçirdiklerini anlattı.
“Dördüncü kuşak”
Atalarının da konar göçer Yörük olduğunu Sarıkeçililerin dağda doğup, dağda büyüdüğünü söyleyenUçar, ” Rahmetli anam beni mart ayının on ikisinde dağda doğurmuş. O zamanlar yokluk varmış. Dağlarda doktor yok, yol yok, sokak yok. Anam beni ormanların dibinde doğurmuş. Kıl çadıra getirmiş. Çadırda doğduk büyütmüş ve bugüne kadar geldik. Başka bir yerimiz yok. Ben dağlarda doğdum, dağlarda büyüdüm. Tabi ki biz Yörüklerin geleneği böyledir. Torunlarım bile yaylalarda büyüyorlar” dedi.
“Develerle konargöçerim”
Konargöçer yörüklerin artık kalmadığını, devenin bittiğini, yörüklüğün de bittiğini söyleyen Ami Uçar, ” Ama kanımız yine Yörük kanıdır. Devesiyle, keçisiyle, koyunuyla göçen gerçek bir Yörük’tür. Hayatta kon göç, kon göç yaparak uğraşıyoruz. Bazen bir yerde 3, bazen de 5 ay oturduğumuz olur. Mallarımızla develerimizle uğraşıp duruyoruz Allah’a şükür” dedi.
Mersin’den yaz ayı gelince Konya’nın Hadim ilçesi Aladağ Yaylasına çıktıklarını ve güz mevsimi gelince ise sahile yeniden döndüklerini söyleyen Uçar, “Bizim aslımız neslimiz Orta Asya’dan göç edip gelen Oğuz Boyu Türklerindeniz. Bu meslek bize Orta Asya’dan göç edip gelen dedelerimizden kalan bir meslektir. Biz son konargöçer olarak bu işi sadece ben yürütüyorum. Yörüklerimiz çok ama onlar hayvanlarını azalttı. Develerini sattı. Develer sadece bende kaldı. 12 tane devem var. Bende atalarımdan dedelerimden böyle gördüğüm için develerimden vazgeçemiyorum. Develerin benim yanımda ayrı bir özelliği ve sevgisi vardır. Kıl keçisine de sevgim var ama kıl keçisinden önemli olan develerdir. Develerin bir özelliği vardır. Eskiden biz Mersin bölgesinden hareket edip te Karaman, Konya Yörükleri dermiş ki, “Yörükler bir göçse de hareket etse, yağmur yağsa bereket gelse” derlermiş. O zamanlar biz yaylaya çıktığımızda yağmurlar yağardı. Ama son birkaç yıldan beri yağmurlar yağmaz oldu. Atalarımızdan gördüğümüzde develerle malzemelerini taşırlardı. Araç yoktu. Yol yoktu. Yiyeceklerini, içeceklerini develerle taşırlardı. Develer sıralı şekilde giderlerken kervan oluştururlardı. Biz eşyalarımızı yaylaya çıkarken halen develerle çıkarıyoruz” dedi.
Ali Uçar’ın eşi Hatice Uçar ise Toroslar’ın zirvesinde hayvanlarıyla geçimlerini sağlamak için yazın ve kışın göç etmek durumunda kaldıklarını ve göçebeliğin bir hayat tarzı olduğunu söyledi. Yaz ve kış ayı sürekli dağlarda kıl çadırda kaldıklarını anlatan Uçar, “Bizim evimiz, her şeyimiz kıl çadırdır. Bizim mutfağımız, her şeyimiz dağlardır. Zorda olsa alıştık. Bize artık zor gelmiyor. Su sorunumuz olmasa daha iyi ama su sorunumuz var. Suyu tankerlere doldurup geliyoruz. Yaşam şartlarımız bu. Yaylaya çıkmak zorundayız. Yapmasak olmuyoruz. Böyle gelmişiz böyle gidiyoruz. Yapacak bir şeyimiz yok. Mecburen yapıyoruz. Yapacağımız başka bir işimiz yok. Göçer yaşamın zorlukları çok” diye konuştu.
Ayşe Çatlı